“Dışa bakan rüya görür, içe bakan uyanır...”
Carl Gustav Yung
Yatağında gözleri kapalı hareketsiz yatarken gözleri içine açıktı. Her şey içeride parçalarına ayrılıyor, bu parçalanma hücrelerinde hissettiği acıyı dindiremiyordu. Canavarın duvarın köşesinde, karanlığa sarılmış ve ağzı sular içinde o anın gelmesini beklediğini biliyordu. O anı ondan daha çok bekleyen biri olduğunu bilmeden karanlıkta öylece bekliyordu. Karanlığın kıpırdadığını ve üstüne serilmek için harekete geçtiğini kendisinden beklemediği bir sakinlikle karşıladığını fark etti. Canavar yavaşça yatağın sağ alt tarafından yaklaşıyordu. Karanlık, yatakta öylece yatan genç bedenin ayaklarından başlayarak hızla bütün vücuduna yayılıyordu. Bekledi, sadece bekledi. Canavarın alışık olduğu gibi, öylece, sanki yokmuşçasına hareketsiz ve tepkisiz bekledi. Bu bekleyiş kimileri için birkaç saniye sürmüştü; o sırada, bir adam yatağından yanan midesi yüzünden kalmış, bir anne ağlayan bebeğine yönelmiş, bir polis sirenini açıp kovalamacaya katılmış, yeni yetme bir genç ilk alkolünün etkisi ile kusmuş, bir genç sevdiğine mesaj atmıştı. O saniyeler kimi için gerçekten saniye iken, bu yatakta öylece uzanan için saatler, günler hatta bir ömürdü. Canavar tüm karanlığı ile üstüne çıktığında kömür karası pis ağzından o cümle genç kızın suratına döküldü;
SEN BENİMSİN…